Sayfalar

Yılmaz Özdil Yazdı: PKK kalleş ama... Bu iftiracılar hakkaten p.ştmuş!

Türkan Saylan’ın damadı şehit oldu.

Bir varmış, bir yok’muş...

Muş’ta bir köy evi, 40 kişi birlikte yaşıyor’muş, dede, babaanne, amcalar, yengeler, çocukları, ana, baba, bi de Elif... 
Memleketi idare ediyor’muş gibi yapanlar için, ha varmış ha yok’muş.

Hayaller kuruyor’muş, öğretmen olmak istiyor’muş Elif ama, okutulmuyor’muş, hatta az daha 16’sında evlendiriliyor’muş, Allah’tan hala oğlu mert çocuk’muş... 
Beşik kertmesi bozul’muş.

Ve, mucize ol’muş...

Muş’a gelen Profesör Türkan Saylan, öğretmenleri vasıtasıyla Elif’i bul’muş, elinden tut’muş, babasıyla konuş’muş, aile ikna ol’muş, Elif “kardelen” ol’muş. 

Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği’nin bursuyla Gazi Üniversitesi’nde oku’muş, öğretmen ol’muş, böylece hem kardelen, hem çalıkuşu ol’muş... Ki, yaşıdır, kalbi pır pır çarpıyor’muş, İzmirli Çağlar’a âşık ol’muş, yuvasını kur’muş, kızları ol’muş...
Eylül doğ’muş.

Uzman çavuş’muş Çağlar, kırsalda vuruş’muş, kendisiyle birlikte Mardin’e gelen ve oradaki kardelenlerin açmasına yardımcı olan, hatta reklamlarında oynayan Elif’iyle gurur duyuyor’muş... Ardından tayin savur’muş, kahraman eşiyle el ele tutuş’muş Elif, kaderine uç’muş, İstanbul’a kon’muş... Sonrası malum, hain pusu kur’muş, Çağlar şehit ol’muş.

Masal gibi anlatıyorlar bunları.
Utanmadan.
Sanırsın çok üzüldüler.


Halbuki ne diyorlardı, 30 bin Elif’i kurtaran, mübarek kadın Türkan Saylan için?
“PKK’ya burs veriyor’muş!”
“Atatürk’ün PKK’lı kızı!”
“Terörist yetiştiriyor’muş!”

Masala nokta koymak lazım.

PKK kalleş ama...
Bu iftiracılar hakkaten p.ştmuş!


“Türkiye’nin teknoloji ekranı” TeknoTV yayında!

Content on this page requires a newer version of Adobe Flash Player.

Get Adobe Flash player


Teknolojiyi her yönüyle, enine boyuna işleyen video kanalı TeknoTV, Hürriyet WebTV çatısı altında yayın hayatına başladı.

“Türkiye’nin teknoloji ekranı” sloganıyla yola çıkan bu kanalda, siz internet kullanıcıları için günlük hayatta oldukça fayda sağlayacak teknolojik püf noktaları yer alıyor. Ayrıca, merakla beklediğiniz en yeni ürünlerin özel tanıtımları ve satın alma rehberleri PCnet Yayın Yönetmeni Erdal Kaplanseren ve Çağla Pınar Tunçel’in sunuculuğunda yayımlanıyor.

webtv.hurriyet.com.tr/teknotv adresinden ulaşabileceğiniz TeknoTV, her hafta onlarca video ile zenginleşerek yeni içerikler sunmaya devam ediyor.

Örneğin, son dönemin en popüler ürünlerinden olan 3 boyutlu televizyonlarla ilgileniyorsanız, bu incelemeyi mutlaka izleyin! 3D teknoloji hakkında bilmeniz gereken temel bilgileri ve 3D TV satın alırken nelere dikkat etmeniz gerektiğini Erdal Kaplanseren anlatıyor:

Bir bumads advertorial içeriğidir.

Erdal Sarızeybek Paşa' dan Facebook - Twitter Kullanıcılarına Mesaj Var!!!



Erdal Sarızeybek Facebook Düşünce Kulübü


Kırşehir- Kaman doğumlu olan Erdal SARIZEYBEK 1976 yılında Kara harp Okulu'dan jandarma teğmen rütbesiyle mezun oldu. 1978-1996 yılları arasında jandarma teşkilatının sınır, eğitim ve iç güvenlik birliklerinde komutanlık yaptı. 1990 yılında Fransız Jandarma Subay Okulu...ndaki öğrenimini müteakip 92-94 yılında Şemdinli Hudut Tabur Komutanlığı görevinde bulundu. 1996-98 yılında Paris Askeri Ataşe Yardımcılığına atanan SARIZEYBEK, 2002 yılında Türkiye'de Adli Kolluk konusunda, master yaptı. 1999-2003 arasında Van, Manisa ve Şanlıurfa'da İl Jandarma Komutanlığı görevlerinde bulundu. Sarızeybek, 2005 yılında Ankara atandığı Uzman Jandarma Öğrenci Alay Komutanlığı görevinde iken albay rütbesinde, kendi isteğiyle emekliye ayrıldı. Türk Silahlı Kuvvetleri Birinci Derece Gümüş Liyakat Madalyası sahibi emekli albay Sarızeybek, evli, iki çocuk babası olup çok iyi derecede Fransızca bilmektedir. 30 Ağustos 1992. Saat 05.00 suları. Haberci koşarak içeri girdi ve.. - Komutanım. Acele telsize gelin. Teröristler Alan Karakoluna saldırıyor.. Yedi kişi yola koyulduk, birimiz bir daha geri dönmedi. Tam yardıma geldik derken şiddetli bir patlamayla araç havalandı, mayına bastık ve pusuya düştük. Allahtan başka kimse yoktu yardımımıza gelecek, çatıştık saatlerce bir başımıza……. 13 Eylül 1992 Aktütün ve 29 Eylül 1992 Derecik çatışmaları. Daha Alan'ın izleri ne duvarlarda ne beynimizden silinmemiş. Ben ne yapayım! Şemdinli'de devlet yok! Sadece asker var vatandaş var, ikisi de yalnız!Bir terör belası varsa, devlet bütün kurumlarıyla mücadele edecektir, yalnız askeriyle değil! Bunlar isyan değil bir haykırış, şehirlerin acısıyla dolu bir feryat.. Nasıl bu acıya katlanır bu yürek. Katlanıyormuş, anladım, 16 şehidimizi uğurlarken… Silahlandık. Hepimiz; hem asker hem korucu. Irak kuzeyinde açık silah pazarı var, bir de her siparişi karşılayan Iraklı Cemal. Çatıştık ölesiye.. Emin Çölaşan'ın Önsözü: Bir solukda okudum. Gerçekten muhteşem. O dönemi Türkiye'nin gelecek kuşakları çok iyi bilmek zorunda. Biz sıcak yuvalarımızda, masalarımızın başında otururken, yiyip içer eğlenirken, ana baba kuzuları oralarda vuruşuyor, sakat kalıyor, can veriyordu. Şemdinli'de yaşadığı sınır karakol baskınları… PKK terörü ile kaçakçılığın ilişkisi…Yaşanan acı olaylar…Okurken tüylerim ürperdi..Bunlar bize çok şey öğretmeli, hem de gelecek kuşaklara.


Savcı Zekeriya Öz' ün Özgeçmişi

"Ayakta Tedavi Görebilir" Raporunu...
Sabıkalı Adli Tıp Doktoru Yazdı

 

 

 

 

 

 

 







Prof. Dr. Mehmet Haberal'ın hastane değiştirmesine neden olan sağlık raporunu hazırlayan heyet başkanının gerçeğe aykırı rapor düzenlemekten ceza aldığı ortaya çıktı. Türk Tabipler Birliği, raporun heyet başkanı Mustafa Oktan Aktürk'e defalarca "meslekten men" cezası verdiğini açıkladı. 

Türk Tabipleri Birliği, Prof. Dr. Mehmet Haberal'la ilgili hazırlanan sağlık raporu ve beraberinde yaşanan tutuklamaları değerlendirdi.
Birlik, yaptığı yazılı açıklamada, "Hiç kimse iktidar kavgasını mesleğimiz üzerinden yapmamalı, Hekimler serbest bırakılmalıdır." ifadelerini kullandı.

Açıklamada, Haberal'ın hastane değiştirmesine neden olan sağlık raporuna imza atan doktorlarla ilgili önemli bir bir bilgi verildi. Tabipler Birliği, Adli Tıp Kurumu heyetinin raporu için "sözde rapor" ifadesini kullandı.

Kurulun ’rapor’u hazırlayan iki hekimden müteşekkil Heyetin Başkanının, gerçeğe aykırı rapor düzenlediği gerekçesiyle meslek örgütümüz tarafından defalarca meslekten men cezasına çarptırılmış bir ortopedist olması, ’rapor’un bilimselliği konusunda fikir sahibi olmak için yeterlidir.

Prof. Dr. Mehmet Haberal’ın tedavi gördüğü İstanbul Üniversitesi Kardiyoloji Enstitüsü’nün Müdürü Prof. Dr. Erhan Kansız’dan sonra Prof. Dr. Cengiz Çeliker de tutuklanmıştı. Haberal, Adli Tıp Kurumu’nun verdiği karar çerçevesinde Halkalı Göğüs Kalp Damar Cerrahisi Eğitim ve Araştırma Hastanesi’ne nakledilmişti.

Ulusal Kanal

Pantolonu Gösteren ÜTÜ,
Memleketi Gösteren YÖK’ ü

Dumlupınar Üniversitesi
Fen Fakültesi

Botanik öğretim üyesi
Yardımcı doçent doktor
Eşi, kendisini peygamber ilan etti.
Kafasına taç takmış.
Ayaklarını öptürüyor.
 Ev, dergah.

Hacettepe Üniversitesi
Tıp Fakültesi
Embriyoloji öğretim üyesi
Profesör doktor
Trenlere mescit yapılmasını istedi; ancak bu talebi, virajlarda kıble denk getirilemeyeceği için devlet demiryolları yönetimi tarafından kabul görmedi.

İstanbul Teknik Üniversitesi
Mühendislik Fakültesi
Zemin mekaniği öğretim üyesi
Emekli profesör doktor
Rüyasında tarikat şeyhi gördü, tarikat şeyhi rüyada kendisine “YÖK yanlış işler yapıyor” dedi, şeyhin bu sözlerini dilekçeyle, “pek muhterem başkanım, kader dostum” diye hitap ettiği Başbakanlık’a gönderdi, Başbakanlık dilekçeyi inceledi, gereğinin yapılması için MilliEğitim Bakanlığı’na havale etti, Milli Eğitim Bakanlığı dilekçeyi inceledi, gereğinin yapılmasıiçin YÖK’e havale etti.

Profesör Mehmet Haberal
Başkent Üniversitesi Rektörü
Profesör Fatih Hilmioğlu
İnönü Üniversitesi Rektörü
İçerdeler.

Profesör Türkan Saylan.
Profesör Uçkun Geray.
Şüpheli şahıs’tılar, öldüler.
Profesör Kemal Alemdaroğlu
İstanbul Üniversitesi Rektörü
Profesör Kemal Gürüz
YÖK Başkanı
Profesör Mustafa Yurtkuran
Uludağ Üniversitesi Rektörü
Profesör Ferit Bernay
19 Mayıs Üniversitesi Rektörü
Profesör Osman Metin Öztürk
Giresun Üniversitesi Rektörü
Profesör Erol Manisalı
Demokrasi Ödülü var.
Sanıklar

Profesör Süheyl Batum
Sorbonne Üniversitesi mezunu
Galatasaray Üniversitesi Dekanı
Bahçeşehir Üniversitesi Rektörü
Hukuku “ulemaya soralım” diyen Başbakanımız “Senin her tarafın hukukçu olsa ne yazar” dedi.

Selçuk Üniversitesi
İlahiyat Fakültesi
İslam Hukuku Başkanı
Profesör Orhan Çeker
Dekolte giyen kadınların tecavüzü göze alması gerektiğini söyledi.

 
Yılmaz Özdil
Hürriyet

Balyoz İddianâmesi' ne Dönem Ödevinden Kopyala Yapıştır!



Balyoz iddianamesinin 7 sayfasının Hukuk Fakültesi öğrencisinin dönem ödevinden aynen kopyalandığı ortaya çıktı. Özel yetkili savcılar, öğrencinin metnindeki imla hatalarını dahi düzeltmemiş.

ODA TV den Mektup Var!...
Bu Tam Bir Vicdansızlıktır!

Soner Yalçın: Bu tam bir vicdansızlıktır
Ergenekon soruşturması kapsamında tutuklanan Soner Yalçın, sorgulama sırasında kendisine yöneltilen sorulara tepki gösterdi ve tutuklamaya neden olduğu ileri sürülen belge ile ilgili şok bir iddiada bulundu.18 Şubat 2011 Cuma, 04:20:28


Ergenekon soruşturması kapsamında gözaltına alınan Oda TV in...ternet sitesinin i
mtiyaz sahibi Soner Yalçın, Genel Yayın Yönetmeni Barış Pehlivan ve Haber Müdürü Barış Terkoğlu sevk edildikleri adliyede çıkarıldıkları mahkemece tutuklandı.

14 Şubat günü Odatv merkezinde ve evlerin yapılan 12 saatlik aramdnın ardından gözaltına alınan Soner Yalçın ve Odatv çalışanları, emniyette susma haklarını kullandılar. Bugün sabah saatlerinde Beşiktaş Adliyesi'ne getirilen Soner Yalçın, Barış Pehlivan, Barış Terkoğlu ve Ayhan Bozkurt sabah 9:30'dan gece saat 24:00'e kadar sorgulandılar.

Odatv editörü Ayhan Bozkurt serbest bırakılırken, tutuklanma talebi ile Nöbetçi İstanbul 12. Ağır Ceza Mahkemesine sevk edilen Odatv internet sitesinin imtiyaz sahibi Soner Yalçın, Genel Yayın Yönetmeni Barış Pehlivan ve Haber Müdürü Barış Terkoğlu tutuklandı.

HALK TV SORGUSU
''Ergenekon terör örgütü üyeliği'', ''devletin gizli belgelerini ele geçirmek ve yayınlamak'' ile ''halkı kin ve düşmanlığa tahrik'' suçlamaları ile tutuklanan Soner Yalçın, avukatı Tugay Topbaş aracılığı ile yaptığı açıklamada, sorgulama sırasında kendisine yöneltilen sorular ve tutuklamaya gerekçe olarak gösterilen belge ile ilgili şok açıklamalarda bulundu.

Soner Yalçın; " Halk Tv, CHP, Halk Tv için kimlerle görüşüldüğü, yapılan haberler, haberlerin niye yapıldığı, neden Oray Eğin ile görüştüğüm, neden Hakan Aygün ile görüştüğüm, neden İzettin Doğan'ın Cem TV'sine Murat Ongun'u önerdiğim ve göreve başlamasını sağladığım" soruları defalarca soruldu.

AYNI SANİYE YÜKLENİP KALDIRILAN 'ŞÜPHELİ' BELGE
Soner Yalçın, tutuklamaya neden olduğu öne sürülen ve medyaya da yansıyan, "Odatv bilgisayarından Ergenekon belgesi çıktı" yönündeki iddialarla ilgili olarak şöyle dedi:

"Gerek sorgulama aşamasında savcı, gerekse duruşma sırasında hakim, Barış Terkoğlu ile Barış Pehlivan'a, hard disklerde bulunan "Ulusal Medya 2010" dosyası sorulmuş ve dosyanın "Ergenekon Çetesine Üyeliğini" kanıtladığını söylemişlerdir.

Bu belge nedeniyle bilgisayarların hard diski tarafımızdan 4 saat boyunca bilgisayar uzmanlarına taratılmış ve belgenin "kayıp belge" olduğu ispatlanmıştır.

Söz konusu belgenin Odatv'de bulunan bilgisayara 'uzaktan erişim ile' yüklendiği ve belgenin yüklendiği saniye bilgisayardan kaldırıldığı tespit edilmiştir. Bu durumun ortaya çıkması üzerine hakim, Soner Yalçın'a bu belge ile ilgili hiç bir soru sormamış, daha önce bahsi geçmeyen başka yığınla belge sormuştur. Bu belgelerden de birtanesi yine aynı vasıfta belgedir. Tüm belgelerin bu şekilde bilgisayara eklendiği açık ve seçik olmasına rağmen yapılan hukuk dışı karar tam bir vicdansızlıktır."

Gece yarısı tutuklanan Soner Yalçın'ın bu son dakika açıklamaları, yaşanan teknik bir sorun nedeniyle Odatv sitesinde yayınlanamıyor. Site yetkilileri, "Teknik problem aşılır aşılmaz, Odatv ve arkadaşlarımıza yapılan tertibi ortaya çıkartacak belgeleri yayınlayacağız" dediler.
Soner Yalçın
ODA TV

Yılmaz Özdil Yazdı... | Sevgili Françis

ABD’nin Ankara’ya gönderdiği yeni Büyükelçisi Francis Ricciardone, “bir yandan gazeteciler gözaltına alınıyor, beri yandan basın özgürlüğü deniyor, anlamıyorum” demiş.

Anlatayım.

Sevgili Francis...
Geçenlerde bizim İstanbul Belediye Başkanı, sizin New York’a gezmeye gitti. Brooklyn Belediye Başkanı tarafından bandoyla karşılandı, dans gösterileri yapıldı, pastalar kesildi, akşam da en faça restoranda onuruna ziyafet verildi.

Yüce Türk basını “coşkulu karşılama” manşetleriyle duyurdu bu haberi... “İşte Türkiye’nin itibarı, gururlandık” diye makale döşenen bile oldu... Bi Allah’ın kulu çıkıp, “Kardeşim, Brooklyn Belediye Başkanı babamızın oğlu mu, niye bando getirmiş?” diye sormadı.

Ancak...
Sizin orda haysiyetsiz bi gazete var, New York Post... Yemedi içmedi, “Kardeşim, İstanbul Belediye Başkanı babamızın oğlu mu, kimin parasıyla kimi karşılıyorsun?” diye merak etti.
Sırf merak etse iyi...

Haşırt diye manşet yaptı!

Sizin ahali aportta tabii, belediyenin telefonları anında kilitlendi.
“Ben bu vergileri, sen
el âleme bando tutasın diye mi ödüyorum” mesajları yağdı.
Sonra?
Nerden geldiğini şaşıran Brooklyn Belediye Başkanı, derhal açıklama yaptı, vaziyeti detaylı detaylı izah etti.

“Bando, dans, pasta ve yemek faturası, Türkiye’nin New York Başkonsolosluğu tarafından ödendi! Bizimle alakası yok, davet ettiler, gittik. Amerikalı vergi mükelleflerinin parası asla kullanılmadı. Nezaket icabı, üzerinde Brooklyn köprüsünün resmi bulunan yastık hediye ettik, hepsi o... Hatta, Brooklyn Belediye Başkanı geçen sene beş günlüğüne İstanbul’a gezmeye gitti, 40 bin dolar tutarındaki gezi masrafları bile bizzat Türk tarafınca karşılandı...”

Neymiş efendim, Türk basını tarafından sanki Amerikalılar tarafından görkemli törenlerle karşılanmış gibi gösterilmiş ama, aslında parayı Türkiye Cumhuriyeti ödemişmiş filan... Sana ne?

Bizim paramızla bize
sokak ortasında avanta iftar ısmarlayanların, bizim paramızla
bize kömür dağıtanların, bizim paramızla kendisine bando
tutmasının neresi acayip?

Neymiş efendim, Brooklyn Belediye Başkanı’nı İstanbul’da gezdirmişiz de, 40 bin dolarcık kıyak yapmışmışız,
o da karşılığında bizimkine yastık hediye etmişmiş falan... Ayıptır, ayıp!

Senin İstanbul Başkonsolosun adam olsaydı da, bando tutsaydı...
Bi yastığın dedikodusunu yapacağınızı bilseydik, mehter takımı tutardık, masraftan mı kaçıcaz?

Bak senin yüzünden, bizim gazeteciler fırça yedi. Hüseyin bey, sana soru sordular diye azarladı alayını... (Hüseyin bey, sizin Hüseyin Obama değil, bizim Hüseyin Çelik...) AKP’nin “basın” sözcüsüdür kendisi... “Yerli yersiz, olur olmaz birine soru soruyorsunuz, o da cevap veriyor. Gazeteci olarak niye soru soruyorsunuz? Sormamalısınız” dedi.

Soru sorandan gazeteci olur mu emmioğlu... Yu nov emmioğlu? Bak, onu da bilmiyorsun... Başbakanımız kadar İngilizce bilmiyorsun, sonra çıkıp yerli yersiz konuşuyorsun... Sen bize akıl öğreteceğine, Türkiye Cumhuriyeti’nin New York Başkonsolosu’nu örnek al.

Zaten, kusura bakma ama,
seni nasıl diplomat yaptılar,
hakikaten akıl sır erdirmek
mümkün değil birader... Bizim gazeteciler çocuğunu ABD’de doğurtuyor, senin iki tane kızın
var, biri Türkiye’de dünyaya geldi.
Üstelik, Türkiye’de okutuyorsun.Bulamadın mı bi sponsor?

“Anlayana sivrisinek saz, anlamayana bando çalsan az” diye laf vardır bizde... Sen hâlâ “anlamıyorum” diyorsun...
Yenisin buralarda, tecrübesizliğine veriyorum, anlarsın yakında.

Francesca’yla Chiara’yı
yanaklarından öperim.
Yengeye saygılar.
Sizin Hüseyin’e selamlar...
Sincerely
Yılmaz

Hükümetten...
15.392 $ lık Milli Gelirinizi TALEP EDİN!!!



TRT AKP Propagandası yapmaya devam ediyor!
Bugün (25 Kasım 2010) TRT Ana Haber Bülteni'nde Türkiye'nin "Dünyanın en büyük 15. ekonomisi" olduğu ve Türkiye'de Kişi Başına Milli Gelirin 15.392 Doları bulduğu belirtildi.

Düşünsenize!...
KİŞİ BAŞINA MİLLİ GELİR: 15.392 DOLAR...

O zaman,yarından tezi yok gidip devletten bu 15.392 dolarımızı isteyelim!
Hepimiz bu ülkenin bir " kişisi" olduğumuza göre gidip "milli gelirimiz olan, anamızın ak sütü gibi helel olan " 15.392 ABD DOLARINI isteyelim.... Yarından tezi yok bize 15.392 Dolarlık "kişi başına milli gelirimiz" verilsin arkadaş!

Hey benim garip insanım... Seni,devletin başındaki parti, devletin televizyonu aracılığıyla kandırıyorve senin bu "palavralara" inanmanı bekliyor...

Allah aşkına bu ülkede kaç kişinin yıllık geliri 15.392 Dolar?
Milyonlarca, işsiz, milyonlarca asgari ücretli, milyonlarca sözleşmeli, milyonlarca mevsimlik çalışan ve binlerce milyarderin olduğu, "gelir dağılımındaki" adaletsizliğin tavan yaptığı bu ülkede kaç kişinin milli geliri 15.392 Dolardır?
Bu şark kurnazları kimi kandırıyor?

Sinan Meydan
25 Kasım 2010

Akıl Defteri Notu :
Geliriniz ( Yıllık ) bu meblanın altındaysa, mahkemeye verebilirsiniz!
Hatta...
Bu kadar suç şüphesi ve mecliste 700' e yakın suç dosyası bekleyen bir hükümeti...
...bütün muhalefet partileri, sivil toplum kuruluşları...
...destekçilerini, ortak bir metinle neden örgütleyip savcılıklra koşmaz, anlamış değilim.
Oysa ki, %42 savcılıklara koşmak için çok büyük bir potansiyel.

6. Filoyu Kıble Yapıp Namaz Kılanlar!...
ABD Emperyalizmi Uşaklığının Gizli Tarihi.




















AKP Hükümeti’nin son zamanlardaki öğrenci eylemlerine çok sert tepki göstermesine tepki gösterenleri anlamıyorum doğrusu! Siyasal İslamcı genlere sahip olan AKP’lilerin, “Yaşasın tam bağımsız Türkiye!… Kahrolsun Amerikan Emperyalizmi!..” diye bağıran gençleri anlamasını beklemek, her şeyden önce yakın tarihi unutmak, yakın tarihi bilmemek, yakın tarihi anlamamak demektir. Çünkü, bugün, “eylemci öğrencileri” “yasadışı örgüt mensubu” olarak gören AKP’li kafa, 1969’da İstanbul’a gelen Amerikan 6. Filosu’na tepki gösteren “eylemci öğrencilere” “vatan haini, kızıl Komünist”, muamelesi yapan kafanın “genetik mirasçısıdır”

2010 Türkiyesi’nde “eylemci öğrencilerin” iktidarın isteğiyle, polis baskısı altına alınması; dövülmesi, hırpalanması, tutuklanması, işkenceye maruz kalması, hatta öldürülmesi insana ister istemez 1969 Türkiyesi’ni hatırlatıyor.

Dahası, bugün, 2010 yılında, dünyanın her yerinde “sıradan demokratik bir tepki” olarak karşılanan öğrenci eğlemlerine, Türkiye’de “yandaş basının” gösterdiği tepki de tıpkı 1969’daki “yandaş basının” tepkisine benziyor.
Gelin şimdi taşları üst üste koyalım:
Önce, 2010 Türkiyesi’nde yandaş basının “öğrenci eylemlerine” gösterdiği tepkiyi özetleyelim, sonra 1969 Türkiyesi’ne uzanıp, “öğrenci eylemlerine” o zamanki “yandaş basının” gösterdiği tepkiyi görelim ve düşünelim: Aradan geçen 41 yılda “ne değişti?” diye soralım kendimize….

Yıl 2010: Bugünün Yandaş Basını
Bugünün “yandaş” basınının öğrenci eylemlerine gösterdiği tepkiyi, “eski bir yandaştan”  Ahmet Hakan’dan okuyalım:

İşte gazetelerden biri, eylem yapan öğrencilerden birini resmen hedef haline getirmiş. Bir göstericinin fotoğrafını basıp altına, ‘Her eylemde o var’ diye yazmışlar. Sanki her eylemde yer almak suçmuş gibi.. Tabi ki ‘Kaynak: Polis arşivi’ diye belirtmemişler. Sadece aldıkları servisin hakkını vermekle yetinmişler. Üst tarafa ise, ‘Eylemciler Ergenekoncu’ başlığını atmışlar.

Bir başka gazeteleri ise hüküm veriyor: ‘İşin içinde yasadışı Devrimci Karargah Örgütü var’ diye başlık atmış.  Bu gazeteleri de kanıt diye polisten devşirdiği dokümanları kullanmış. Köşelerdense ağırbaşlı bir devlet dilini kendini gösteriyor:
Anarşiye geçit verilmemeliymiş… Amaç darbe kışkırtıcılığı yapmakmış… Burhan Kuzu’nun ifade özgürlüğüne ne olacakmış…

En müptezel gazeteleri ise kendisinden beklendiği gibi müptezellikte sınır tanımamış. Küfür kıyamet gırla!
Bebeğini kaybeden hamile kızı, göbeğinde saatli bomba varmış gibi yansıtan karikatür yayınlamışlar. ‘Sarı Kız’ adlı darbe planından hareketle, eylemci kızları aşağılamışlar.

Gazete dur durak bilmiyor. Her türlü ağır hakaret, her türlü itham, her türlü iftira bütün sayfalara sinmiş.
Acımak yok, vicdan yok, insanlık yok. Sadece abandıkça abanma var.
Televizyonları ise daha felaket… Hele Samanyolu adlı bir televizyon kanalları var ki tam polis bülteni gibi… Haberlerinde eyleme katılan öğrencilerin görüntülerini yuvarlak içine alıp hedef gösteriyorlar.  Aynı görüntüleri tekrar tekrar veriyorlar. ‘Ortalığı karıştırmak isteyen sözde öğrenci grupları’ diye cümleler kuruyorlar.
Yargı peşin… Yaftalama tam gaz…

Kısacası… Vıcık vıcık bir ‘sağcı dil’ var ekranlarında ve sayfalarında. Hepsi tıpkı 70’lerin Tercüman gazetesi gibi, ‘Kızıl Komünistlere karşı omuz omuza’ vaziyetini almış.

Ortalığı öyle bir ‘polis vazife ve salahiyetleri savunuculuğu’ kaplamış ki, her köşeden bir cop fırlıyor.
Hepsi jöleli olmuş bir anda, hepsi kravatlı…
Düzenden, intizamdan başka söz bilmiyorlar. Hepsi bir ‘monşer’ edasıyla, ‘Hak tabi ki aranmalı ama, her şeyin bir kuralı, bir kaidesi var’ diyor.

Sanki ortada ‘polis kuvvetleri’ ile ‘öğrenci kuvvetleri’ diye iki silahlı güç varmış gibi. ‘İyi ama öğrenciler de polise vurdular, polis ne yapsın? Tabi ki o da sinirlenip birkaç tane çakacak’ diye yorum yapıyorlar.
‘Yumurta atmak’ konusunda öylesine orantısız bir dil kullanıyorlar ki, sanki ‘yumurta atmak’ ile ‘makineli tüfekle taramak’ arasında bir fark yokmuş gibi bir sonuç çıkıyor…”
(Ahmet Hakan, Hürriyet, 11 Aralık 2010).
















Yıl 1946: Camiye Asılan “Welcome” Mahyası
1969’a uzanmadan önce şöyle bir hızlıca 1946’ya uzanıp, Amerikan Misuri zırhlısının Türkiye gelişine bir göz atalım: Çünkü, 1969’u anlamak için önce 1946’yı anlamalıyız…
5-9 Nisan 1946 tarihleri arasında ABD’nin Misuri zırhlısı Türkiye’yi ziyaret etti.
Sovyet Rusya’nın yeniden boğazlara göz dikmesi ve Stalin’in Kars ve Ardahan’ı istemesi gibi nedenler sonrasında hızla ABD eksenine kaymaya başlayan Türkiye Rusya’ya, ABD desteğini arkasına aldığını göstererek küçük bir gözdağı vermek istiyordu. Bu amaçla, Misuri zırhlısının Türkiye’yi şöyle bir ziyaret etmesi kararlaştırıldı.

1944 Kasım’ında ölen, Türkiye’nin ABD Büyükelçisi Münir Ertegün’ün cenazesini Türkiye’ye getirme bahanesiyle yola çıkan Misuri zırhlısı,  5 Nisan 1946’da İstanbul’a geldi.

* Misuri, I. Dünya Savaşı’ndan kalma Yavuz, Sultanhisar ve Demirhisar gemilerince Çanakkale’de karşılandı.

* Misuri, Kızkulesi önünde “Welcome” (Hoş geldiniz) pankartıyla selamlandı.

* Misuri’nin gelişinin anısına PTT, “Missouri” adlı 3 pulluk bir seri yayınladı.

* Misuri’nin şerefine TEKEL de 50 sigaralık özel sigara üretti.

* Misuri’nin gelişi anısına, Hereke halı fabrikasında  18  küçük halı üretildi.

* Misuri’nin gelişi öncesinde Karaköy-Beşiktaş sahili arasındaki evler ve Beyoğlu’ndaki bazı binalar boyatıldı.

* Misuri’ye jest olsun diye Taksim’e büyük bir Misuri resmi kondu.

* Misuri mürettebatının hoşuna gitmesi için gece kulüpleri ve barların önüne “Welcome “ ve “Burada İngilizce konuşulur” yazılı tabelalar konuldu.

Misuri mürettebatını en iyi koşullarda “ağırlamak” ve “rahatlatmak” için İstanbul genelevleri beyaza boyanıp hayat kadınları muayene edildi.
Ve Misuri’nin gelişinde, İstanbul’da Türk-İslam tarihinde bir ilk yaşandı:
Dolmabahçe Sarayı’nın hemen yanı başındaki Bezm-i Alem Valide Sultan Camii’nin minareleri arasına “Welcome” mahyası asıldı.
1946’da caminin minareleri arasına asılan o mahya, garip bir biçimde, Türk-Amerikan ilişkilerinin geleceğine ışık tutuyordu.

İsmet Paşa, CHP ve Türkiye “eksen değiştiriyordu”.  Artık, eski dost Sovyet Rusya ve Almanya’dan uzaklaşan Türkiye, sessiz sedasız ABD eksenine doğru kayıyordu…
1946’dan sonra, Marşal Yardımı, Truman DoktriniABD ile imzalanan ikili anlaşmalar ve Misuri’nin gelişi, hepsi bunun işaretiydi.
Bu süreçte, Almanya’dan uzaklaşıldığını vurgulamak için “Irkçı-Turancılık Davası’yla” Irkçı-Turancılar tavsiye edilmiş, Rusya’dan uzaklaşıldığını vurgulamak için de Komünizm ve Solla mücadeleye başlanmıştı. Bunu yaparken deABD’nin bir dediğini iki etmeyen, “sadık dindarlar” yetiştirmek için çalışmalar başlatılmıştı.
İşte, 1946’da Misuri zırhlısının İstanbul’a gelişinde Bezmi-Alem Valide Sultan Camii’ne asılan o “Welcome” mahyası, Türkiye’nin gelecekte, “din” ve “dindar” kullanılarak, ABD güdümüne sokulacağının ilk işareteydi…

1946’da Misuri zırhlısının İstanbul’a gelişinde camiye “Welcome” mahyası asanlar, birilerinin tam 23 yıl sonra, İstanbul’a gelen ABD 6. Filosu’nu kıble yapıpkarşısında namaz kılacaklarını tahmin bile etmemişti.

Yankee Go Home
1969’da ABD 6. Filosu Türkiye’ye geldi. Filo, ilk durağı olan İzmir’de protestoyla karşılaştı. Antiemperyalist öğrenciler, sendikalar ve sivil toplum kuruluşları ABD emperyalizminin simgesi durumundaki filonun İzmir’e girmesini istemiyordu.
6. Filoya “Defol” diye bağıranlar içindeki en ilginç grup, hiç kuşkusuz “genelev çalışanlarıydı”. 1946’da Misuri zırhlısını “çiçeklerle” karşılayan İstanbul genelevlerinin aksine, 1969’da İzmir genelevleri, ABD askerlerine kapılarını kapatarak, dünyada görülmemiş bir eyleme imza atmışlardı.
6. Filo, Misuri zırhlısı gibi karşılanacağını sanmıştı; ama çok yanılmıştı. Türkiye’deki bütün antiemperyalist güçler 6. Filo’ya karşı bayrak açmıştı.
1960’larda gençliğin “devrimci” ve “Atatürkçü” kabarışı, 6. Filo’ya ve ABD askerlerine Türkiye’yi dar etmeye başlamıştı. İstanbul, İzmir, Trabzon’da şiddetlenen 6. Filo karşıtı eylemler, 1968 Temmuzunda zirveye çıktı. Bunda ABD askerlerinin, Türk bayrağını yırtmaları ve Türk kızlarını taciz etmelerinin büyük etkisi vardı. Urfa, Maraş ve Antep’in ruhu Deniz Gezmiş’in deyimiyle “Yeniden Kuvvayı Milliyeci” ve “İkinci Kurtuluş Savaşçısı” gençlikte canlandı.
Temmuz ayında, İstanbul’da sürekli protesto edilen ve tartaklanan ABD askerlerinin korunması için, dönemin AP İçişleri Bakanı “milliyetçi” Faruk Sükan, emniyet teşkilatına kesin emir verdi. Bu emir üzerine İTÜ yurdunu basan polis, devrimci genç Vedat Demircioğlu’nu camdan aşağı atıp öldürdü.

Türk gencinin kanı, Amerikan askeri için döküldü; ama ABD askeri de ertesi gün denize döküldü.
Antiemperyalist 68 kuşağı, 6. Filo’nun İstanbul’a gelmesine sonuna kadar karşıydı. Hazırlıklar yapılmıştı, karaya çıkan ABD askerleri denize dökülecekti.

Taksim’de Deniz Gezmiş’in önderliğinde toplanan yüzlerce genç, Dolmabahçe’ye yürüyüşe geçti. “İstanbul, Amerikan genelevi, Türk kızları Amerikan cariyesi olamaz” diyen gençlerin etrafında kısa sürede halktan ve esnaftan binlerce kişi toplandı. Yakalanan tüm ABD askerleri de denize atıldı.

1969 Şubatında İstanbul halkı ve devrimci gençler, 6. Filo’nun İstanbul limanına geleceğini duydu. Vedat Demircioğlu cinayeti ve Denizlerin Dolmabahçe’den ABD askerlerini denize dökmesi, halkın zihninde tazeydi.

İstanbul’da ABD karşıtı yürüyüşler düzenleniyordu. 13 Şubat’ta Çemberlitaş’ta başlayan “Kızlar Yürüyüşü”nde taşınan pankartlarda “Türkiye 6. Filo’nun genelevi değildir”, “Türk Kadını onurunu koruyacaktır”, “Amerikalı it, evine git”, “Ya İstiklâl, Ya Ölüm” yazmaktadır.

16 Şubat 1969’da antiemperyalist gençler ve işçiler Beyazıt’tan Taksim’e “Emperyalizme Karşı Mustafa Kemal Yürüyüşü” başlattı. 40 bine yakın bir kalabalık toplandı. En önde Türk bayrağı, arkada ise şu pankartlar vardı: “Geldikleri gibi gidecekler”, “Emperyalizm ve yerli uşaklarına karşıyız”, “Sükan’ın polisi Türk olduğunu unutma”, “Öleceğiz, Atatürk’ün yolundan dönmeyeceğiz”, “Rezil Coni bir daha gelme”, “Amerikan iti toprağımızda havlayamaz”, “Amerika’yla tartışılmaz, savaşılır”, “Yaşasın ezilen dünya halklarının kurtuluş savaşları”, “Emperyalizm ve sömürüye karşı işçi yürüyüşü…”

Böylesine büyük bir halk tepkisine rağmen 6. Filo, Kabataş açıklarında durmaktaydı.     
68 kuşağının antiemperyalist gösterileri, bu gösterilerdeki sol sloganları,(1946’dan itibaren palazlanmaya başlayan) Türk-İslamcı gençleri çok rahatsız etmeye başlamıştı. Türk-İslamcılar(Türkler, 8. yüzyıldan beri zaten Müslümandır. Türk-İslam Sentezi kavramı ise ABD yapımıdır; Türk ve İslam kavramlarının içinin ABD çıkarları doğrultusunda doldurulması sonunda 1950'lerde ortaya çıkmıştır. Gerçek Türkçülükle uzaktan yakından alakası yoktur.Türk Talebe Birliği, İlim Yayma CemiyetiKomünizmle Mücadele Derneğigibi derneklerle örgütlenmişler, hatta sol gösterilere karşı bir de Kırklar Komitesiadıyla bir “direniş komitesi” kurmuşlardı. O gün o komitede yer alan bir ismin yıllar sonra Cumhurbaşkanı olabileceğini kim tahmin edebilirdi ki? O isim Abdullah Gül’dü.























1969’un Yandaşı
O günlerde “eylemci öğrencileri”, “din düşmanı”, “vatan haini” gibi gösteren ve yaptığı yayınlarla adeta 6. Filo’nun Türkiye’deki temsilcisi gibi davranan gazeteler vardı. Bunların en önemlisi İslamcı Mehmet Şevket Eygi’nin sahibi olduğuBugün gazetesiydi.

12 Şubat 1969 tarihli Bugün gazetesi, “Tarihimizin en kara günü” manşetiyle çıktı. M. Şevket Eygi, 11 Şubat günü Beyazıt Kulesi’ne kızıl bayrak çeken “kızıl komünistlere” hadlerinin bildirilmesi gerektiğini yazmıştı.

14 Şubat günü de Türk Talebe Birliği, “Bayrağa saygı toplantısı” yaptı.
Komünizmle Mücadele Derneği, Türkiye’nin dört bir yanından cahil insanları “Cami’ye Saygı” mitingi düzenlemek bahanesiyle İstanbul’a toplamaya başladı. Bu miting, 6. Filo’nun İstanbul’a geleceği 16 Şubatta 6. Filo’nun hemen karşısındakiDolmabahçe Camiinde yapılacaktı. Gerçek amacın camiye değil, ABD’ye ve  6. Filo’ya saygı ve bekçilik olduğu açıktı.

16 Şubat’ta İstanbul’da irticai bir ayaklanma tertiplendiği açıktı  Bugün gazetesinde Mehmet Şevket Eygi’nin çağrıları “kan” kokuyordu:
Büyük fırtına patlamak üzeredir. Müslümanlar ile kızıl kafirler arasında topyekun bir savaş kaçınılmaz hale gelmiştir... Müslüman kardeşim, sen bu savaşta bitaraf kalamazsın. Ben namazımı kılar, tespihimi çekerim, etliye sütlüye karışmam deyip de zulüm edenlerden olma, gözünü aç bak...
“Komünizm küfrüne karşı derhal silahlan. İslam’da askerlik ve cihad ihtiyâri değil, mecburidir… Cihad eden zelil olmaz. Sağ kalırsa gazi olur. Canını veren şehitlik şerefini kazanır... Ezanlar susturulmasın, Müslümanlar komünizmle çarpışan devlet kuvvetlerine yardımcı olsunlar.”
 Komünizmle Mücadele Dernekleri Genel Başkanı İlhan Darendelioğlu da kışkırtıcılardan biriydi: “Pazar günü komünistler miting yapacak, biz bu mitingde savaşacağız. Silahı olan silahıyla, olmayan baltasıyla gelsin.” demişti.



















Gerçek Milliyetçi Kim
6. Filo İstanbul’a girmeye hazırlanırken saflar da belirginleşmişti:
Bir tarafta antiemperyalist, bağımsızlıkçı, ABD karşıtı “solcu” gençlik; diğer tarafta ise dinci, ABD yandaşı “sağcı” gençlik…
Solcu gençlik, “Yankee go home” diye bağırmaya hazırlanırken,
Sağcı gençlik, “Komünistler Moskova’ya” diye bağırmaya hazırlanıyordu.
Yani, bir tarafta ABD emperyalizmine baş kaldıranlar, diğer tarafta ise ABD emperyalizmine başkaldıranları “Komünist” diye adlandırıp onlara başkaldıranlar vardı.
İşin en tuhaf yanı, ABD emperyalizmine başkaldıranlara saldıranlar, “bayrağa saygı” toplantıları yapan ve kendilerini “milliyetçi” olarak gören gençlerdi. Ama bu “milliyetçi gençler”, ne hikmetse “Türk bayrağını yırtan” ABD emperyalizmini “tekbirlerle”, “dualarla” hatta “namazlarla” karşılayacaklardı.

Yıl 1969:  Amerikan 6. Filosu’nu Kıble Yapanlar
16 Şubat 1969 Pazar günü İstanbul’da ABD’lileri bile şok eden bir olay yaşandı:    Kamyonlarla ve otobüslerle Anadolu’nun her yanından taşınan dinci-ülkücü komandolar...

...Dolmabahçe’de demirli 6. FİLO' ya AİT BİR GEMİYİ KIBLE YAPIP NAMAZ KILDILAR...!!!

Tekbirlerle kılınan “cihad” namazından sonra “Ya tam susturacağız, ya kan kusturacağız”, “Kanımız aksa da zafer İslam’ın” sloganlarıyla Taksim’e yürüdüler. Burada binlerce militana bomba, taş, sopa, satır dağıtıldı. Taksim’e antiemperyalist gençlik liderlerinin resimleri asıldı. Duvarlara“Görüldüğü yerde öldürün” ilanları yapıştırıldı.
Taksim Meydanı’na giren korunmasız halk, karşısında birden bire bu “Amerikan cihatçılarını” buldu. Polisle birlikte halkın ve antiemperyalist gençlerin üstüne saldıran “gericiler”, ellerindeki bombalar ve bıçaklarla birçok kişiyi yaraladı; Ali Turgut Aytaç ve Duran Erdoğan’ı  ise öldürdü.
İçişleri Bakanı Sükan, olayları “Sağcılara Molotof atan solcuların” çıkardığını açıkladı. Kanlı Pazar diye tarihe geçen olayların sorumlusu olarakTürkiye İşçi Partisi’ni gösterdi.
Demirel ise “Bunlar hür olan memleketlerin işaretidir” demekle yetindi.
 Aslında cinayetin faali belliydi: ABD ve AP, 6. Filo’yu İstanbul’a sokmak için “işbirlikçi” basını provokatör; “dinci-ülkücüleri” ise “kiralık katil” olarak kullanmıştı.
 (Ali Özsoy, “Şeriatçıların ve Ülkücülerin Amerikancı Tarihinden Bir Sayfa”,Türk Solu, 21 Şubat, 2005, Sayı.76.)

Paranın Dini İmanı
1969’da Mehmet Şevket  Eygi’nin, ABD 6. Filosu’nu protesto edecek solcu gençlere karşı neden o kadar büyük bir kampanya yürüttüğü çok sonradan anlaşılacaktı.
Kanlı Pazar’dan tam 20 gün sonra Mehmet Şevket Eygi adına Cidde’den gönderilen tam 350 bin dolar, Hollanda da bir bankaya yatırılmıştı. (München Commerzbank a.g.jurnalist Mehmet Şevket Eygi. Konte No: 86473/4936, Tarih: 8,3,1969).
(Cengiz Özakıncı’dan aktaran: Gürkan Hacır, “6. Filo’yu Kimler Kıble Yapıp Namaza Durdu?”Akşam, 12 Aralık 2010.)

Her Şey Nasıl da Aynı
O günün antiemperyalist, eylemci öğrencileri “örgüt mensubu” olmakla suçlanmış, “vatan haini” olarak adlandırılmış, işkenceden geçirilmiş, dövülmüş, hatta öldürülmüştü.
Bugünün antiemperyalist, eylemci gençleri de “örgüt mensubu” olmakla suçlanıyor “vatan haini” olmakla adlandırılıyor, işkenceden geçiriliyor, dövülüyor ve hatta öldürülüyor.
O günün yandaş “dinci” basını, “eylemci öğrencileri” hedef göstermişti.
Bugünün yandaş “dinci” basını da “eylemci öğrencileri” hedef gösteriyor.
O günün İslamcıları, ABD emperyalizmi kıble yapıp, önünde namaza durmuştu.
Bugünün İslamcıları da ABD emperyalizmi önünde boylu boyunca eğilmiş durumdalar; sadece eğilmekle de kalmamışlar, ABD vatandaşı olmuşlar, çocuklarını ABD de okutmuşlar, ABD’den icazet almışlar ve hatta ABD de yaşamaya başlamışlardır.

Bu yazımı, “emperyalizmin ve paranın esiri olmamış”, bu ülkenin gerçek dindarlarına atfediyorum… Kurtuluş Savaşı’nda Mustafa Kemal’in yanında mücadele eden, Denizli Müftüsü Ahmet Hulusi Efendi, Havzalı imam Sıtkı Hoca, Ankara müftüsü Rıfat Börekçi ve  şair Mehmet Akif gibi başı dik, alnı açık, yüreği temiz, bağımsızlık ateşiyle yanıp tutuşan, hiçbir şeyin satın alamayacağı gerçek dindarlarına…

Sinan Meydan
13 | Aralık | 2010

Samimi Dindarlığın Muhammedî Sanatı "MELÂMET"

MELÂMET, kınamak anlamındaki levm kökünden türeyen Kur'an kaynaklı bir deyim. Kendini kınamak, kınamaya konu olacak tavırlar ortaya koymak anlamını taşır. Samimiyetin sanatı diye niteleyebileceğimiz melâmet, Kur'ansal bir terim olarak, olduğu gibi yaşamak veya yaşadığı gibi olmaktır.

Melâmet, maskeli şirk kabul edilen riyadan kaçmak için, kınanası davranışlar ortaya koymayı tercih eden bir mertlik tavrıdır. Tabiî ki böyle olunca da kendine güveni olan benliğin tavrıdır.

Böyle bir tutum, kulun gönül dünyasının ve niyetinin esas alınmasını ve insanlar karşısındaki ikiyüzlülük, düzenbazlık ve din ticareti gibi huyların terk edilmesini amaçladığı için Kur'an'ın idealindeki ruh halini ifade eder.

Daha çok bir tarikat adı olarak kullanılan melâmet (veya Melâmîlik), esası bakımından bütün tasavvufî disiplinlerde samimi dindarlığın sanatı halinde işletilen bir meşreptir.

Kur'an'da kullanılışını dikkate alarak onu şöyle tanımlayabiliriz:
Kişinin kendi içinden gelecek özeleştiriye önem vermek, dıştan gelecek eleştirileri ise eylem ve üretimlerin yolunu kesecek bir engele dönüştürmemek.

Kur'an'ın temel kavramlarından biri olan...
...Levm veya Melâmetin iki görünümü vardır:
1. Merkezden çevreye, yani bireyden topluma,
2. Çevreden merkeze, yani toplumdan bireye.

Özeleştiri dediğimiz birinci görünümde insan, etken, ikincisinde edilgendir. Birincisi makbuldür, önerilmiştir; ikincisi çirkindir, yasaklanmıştır. Merkezden çevreye levm sürekli işletilmelidir.

Kendi dünyasını bireysel ve toplumsal zeminlerde eleştirmeyen veya eleştiremeyen bir benlikten yaratıcı düşünce üretimi beklemek boşunadır.

Yaratıcı Kudret, tekâmül yolunda hayvandan insana geçişin kapısını "levvâme" yani kendini eleştiren benlik olarak damgalıyor. Bu eleştiri, çekirdek varlık olan bireyin kendi "ben"ini eleştirmesinden başlar, içinde yaşadığı toplumu eleştirmekle devam eder ve nihayet bir iman ve medeniyet birliğinin eleştirilmesine yükselir. Bu boyutların her biri kendi çapında bir benliktir. Hepsi levvâme olmalıdır.

Levvâme benlik derecesine yükselen birey ve toplumlar, kendilerini, tarihlerini, atalarını eleştirme haysiyetine sahip olmalıdırlar. Bu haysiyeti yitirmişlerse Kur'an onları "müşrik" (putperest) olarak damgalar. Hem de yüz küsur ayetinde...
"Filan padişah şarap içerdi" diyenleri "Sen bizim ecdadımız için böyle bir şey nasıl dersin?" diyerek aforoz eden kafalar, istedikleri kadar bağırıp çağırsınlar, Kur'an mümini olamazlar.

Senin ecdadın, on şişe şarapta boğulacak kadar zavallı mı, behey sersem?!

Aforozcuların imanı kendi iddialarından ibarettir. İslam dünyası işte bu iddiaları iman sandığı için battı.

Din hayatında melâmet nedir?
Melâmet, gurura sevk eden ibadetler yerine, boyun büktürüp Allah'a sığındıran hataları kurtuluş aracı haline getirebilmenin Muhammedî sanatıdır.

Tamlık kapısından Allah'a gitmek, hemen hemen hayal ve muhaldir. İnsana yakışan, eksiklik ve eziklik ka­pısından Hakk'a sığınmaktır. Çünkü bu ikinci kapı, gizli şirk olan riyaya asla geçit vermez. Ve gizli şirkin kuşatamadığı bir benlik, sonsuz kurtuluşu er veya geç elde eder.

Prof. Dr. Yaşar Nuri ÖZTÜRK

Kırkambar Gece Tiyatrosu | Kenef



Kırkambar Gece Tiyatrosu Hakkında

Şimdiki stand-upçıların interaktif bir oyun olarak tanımladıkları şeyin çok daha sivri bir dille yapıldığı bu Ferhan Şensoy oyununun en büyük özelliği , bir geminin içinde gerçekleştiriliyor olması... ?Kırk Ambar Gece Tiyatrosu? Ferhan Şensoy?un değişkenliği , devingenliği ve özgürlüğü harmanlayarak , içinde kırk ambar çeşitliliğini barındıran , yakın diyaloglarla , sıcak ve samimi bir ortamda dahice düşünüp sahneye koyduğu harika bir gösteri...

Sürgünden Mektup Var!












Ulusal Kanal Haber Müdürü
Teoman Alili' den Yuguslavya' dan Yazıyor!
Tanıdın mı beni? Senin uğruna fedailerden sadece biriyim. Ben Namık Kemal’in Magosa’sında bir tuğla, Talat Paşa’nın vurulduğu gün cebinden çıkan üç kuruştan biri, Resneli’nin bindiği atın teri, Mehmet Akif’in imanında elif, Nazım’in dizelerinde virgülüm. Hatırladın mı? Ben ilk adım atılırken Mustafa Kemal’in başındaki kalpakta bir parça tiftiğim. Ben senin aşığın ve seni özleyenin.

SÜRGÜNÜM YİNE BAK
Kimse bahtsızlık demesin kaderime, kaderim atalarımdan yazılmışsa varsın onlar ceza sansınlar, sürgün madalyadır bana, miras, şeref ve kamçıdır aslında. Hektor’un atı ne hissediyorsa Aşhil’e karşı koşarken aynısını hissetiren kamçı. Hoş karşımda Aşhil kadar yiğit bir savaşçı da yok ya neyse. Boşuna arama beni etrafında bedenime uzaksın ama yüreğim ve beynimdir yanı başında olan ve uzun ince bir yoldan sana koşuyorum yine. Belki sınırlarını kaldırırsın yine, ben aşamam onları ama bilmeni isterim ki en az senin kadar kaldırdığın sınırlarda yaşamak isterim ve hakkımdır en az senin kadar sınırlarında yaşamak. Kimbilir belki dedenin yanında aynı siperde ölmüştür dedem Çanakkale’de yada büyük anamla, büyük anan aynı öküzün ipini çekmiştir Afyon Ovası’nda… hatırla beni ben o kara kalpakların ilk başa geçtiği yerim, Anadolu toprağa Rumelin’den gelen neferim, meşrutiyetim ben hem de iki kere, Hareket Ordusu’yum, idadiyim, Kocacık’ım ben, hatırladın mı anam, Anayurdum, Anatoprağım, Anadolum hatırladın mı beni ben onlardan biriyim sana düşmanın parmağı değil parmak izi değse koşup gelenim, sınır tanımadan, senin sınırsız sevdalınım, hem aşığın hem evladınım.

SÜRÜN BRE, NASILSA BU SEVDAYA YÜREK GEREK
Önce Anadolu’dan Rumeli’ye sonra Rumeli’den Anadolu’ya sonra yine Anadolu’dan Rumeli’ye sürün bre… Sürün ki Silistre’de vatanın kıymetini bilelim, tarihe geçelim Çanakkale’de, atın bizi duvarlarınızın dışına ama bilin bre haayınlar bilin ki sınırın ötesinde o sınır için ölmeye hazır olanlar var. Sevdalılar var ki, o sevdaya yürek gerek. Aysız gecelere ay olmaya ant içenler, kumrulara sözcük yükleyenler, turnalara mektup yazanlar, siperde sırasını bekleyenler var. Sürün bre, sürdüğünüz yerde bilenenler, sınır dışı dediğiniz yerde ihanet ettiğiniz sınırları korumaya niyetliler var. Sofu’nun ramazan niyetinden bin misli, Sigu’nun açlık niyetinden bin misli, İsa’nın fedailiğinden bin misli daha fazla niyetli olanlar var hayınlara dar etmek için o sınırları.

HATIRLADIN MI?
Ey Boğazı izlerken balık yiyen, ey düğünde kına yakan, ey çayına şeker kıtlatan, ey kahveyi telvesine kadar içen, ey korkmak nedir bilmeyen, ey şehit evladına bakarken vaatan sağlosun diyen, ey üzüm hoşafıyla savaşan, ey makber beklemeyen, ey varlığını armağan eden, ey babamın yattığı toprakta yatan…. hatırladın mı beni? Ey BÜYÜK MİLLETİM sınırdışı değil sürgünüm ve senin kara sevdalın, doğduğun toprakta doğan ve doğduğumuz toprak için savaşmak isteyen kara sevdalınım ben… BÜYÜK MİLLETİM, ben fedai, az kala buluşmaya bir kez daha ilan ı aşkımdır…
Teoman ALİLİ

Meğer Herşey Ergenekon Yüzündenmiş!

Bekir Coşkun "Herkes Uyurken"

Dün gece herkes uyurken eller kalktı ve indi, Danıştay ile Yargıtay’ın yapısını değiştiren yasa Meclis’te kabul edildi…

Nihat Genç "Biz Niye Dışarıdayız Barış?"


Bilindiği gibi Leman Dergisi yazarıydım, ancak olaylar hızlanınca, haftalık çıkan Leman Dergisi’nde hayat’ın hızına yetişemez olduk, yazımız henüz dergiye girmeden ‘gündem’ bomba bambaşka bir mecraya sürükleniyor yazımız hızla eskiyor gündemin gerisinde kalıyordu. Bu yüzden Leman’daki arkadaşlarla ‘hızla’ Internet yayıncılığına girmemiz gerektiğini yıllardır konuştuk, olmadı, çünkü altmışa yakın çalışana ödenecek parayı Internet yayıncılığından bulmak imkansız, ki bu çalışanların kırk kadarı üstün sanatçı yazar çizer kadrosu..

ODA TV Baskını Hakkında Kim, Ne Dedi?

HÜRRİYET
Fatih Çekirge- Yargı Tutukluk Yapıyor
POLİS Soner Yalçın’ın evini bastığında irkildim.
Birkaç yazar arkadaşım aradı.
- Ne oluyor yahu?

Türk Ordusu ABD İle Hesaplaşacak...














Türk Ordusu ABD İle Hesaplaşacak...

CHP Genel Başkan Yardımcısı Süheyl Batum'un Türk ordusunu kağıttan kaplana benzetmesi ve ABD tarafından içinin oyulduğuna dair açıklamalarının ardından, Türk ordusu ile ilgili ilginç bir değerlendirme de Mehmet Perinçek'ten geldi.

SEYREDİN!
Bu Görüntüler Ergenekon Davası 'nin Kaderini Değiştirecek !

Yarbay Mustafa Dönmez, Zir Vadisi’nde bulunan askeri mühimmatın sorumlusu olarak 2 yıldan beri tutuklu. Ergenekon üyesi olmakla suçlanıyor. Dönmez bugün savunma yapmaya başlayacak.
Aşağıda Dönmez’in yargılandığı davayla ilgili olarak sizi şok edecek 3 video bulacaksınız.
Ancak videolardan önce bugün davada  savunmaya başlayacak yarbay ile ilgili önemli bilgiler verelim…
SAKINCALI PİYADE
Yarbay Mustafa Dönmez, TSK’nın içindeki “sakıncalı piyade”lerden. 68 kuşağından gelen bir babanın çocuğu olan Dönmez, 1980’de ODTÜ’de öğrenciydi. Üniversitede sol görüşe yakın olan Dönmez, bir eylemde yaralandı. Bundan sonra okulu bıraktı. Ailesinin desteği ile Kara Harp Okulu sınavlarına girdi. Sınavda 6. oldu. Harp Okulu’na girdi ve 1985 yılında mezun oldu.

Varan 3 | Taraf Gazetesi Yazarı Emre Uslu, Twitter Hasabında İddiasında Diretti :)

Varan 2 | TGB 'lilerin Emrullah Uslu İle Yaptğı Telefon Konuşması



Taraf gazetesinin komiser kökenli köşe yazarı Emre (Emrullah) Uslu'ya bir oyun oynadık. Fakat bu oyunun sonuçları Türkiye'nin yurtseverlerine yönelik Balyoz, Ergenekon, Poyrazköy gibi tertiplerin nasıl yürütüldüğüne dair ipuçları verdi. Aynı zamanda 'yandaş' takımının 'gazeteciliği' konusunda da bize eşsiz bilgiler verdi.

TGB, Taraf Yazarı Emre Uslu 'yu Fena Kekledi!

♥♥♥ Taraf Gazetesi ve Yazarı Emre Uslu' ya "Sevgililer Günü" Hediyesi 

Taraf Gazetesi...
..Ben itrafçıyım diye arayanları, nasıl titizlikle haber yapıyor 
görün!

İşte bu da Emrullah Uslu’nun dünkü yazısı:

"Hodri Meydan Süheyl Batum!
Geçen hafta Süheyl Batum’un Başbakan Erdoğan’ı protestoya giden Türkiye Gençlik Birliği (TGB) mensubu öğrencileri özendirdiğini ve onlara ekonomik destek sağladığı iddialarını gündeme getirmiştim. Bütün ısrarlı aramalarıma rağmen Batum bana dönmemişti. Benim yazımdan hemen sonra da Batum’dan yalanlama gelmedi. Yazımı başka gazeteler ve televizyonlar haber yaptıktan sonra Batum’dan mahcup bir yalanlama geldi.

Ayrıca yazımdan iki gün sonra TGB’li öğrenciler Taraf’ın önünde beni protesto ettiler. Şiddete varmadığı sürece ben her türlü protestoyu demokratik hak olarak görürüm. Ancak basının kamuoyu adına soru sorması ve muhataplarından tatmin edici cevaplar beklemesi de aynı oranda demokratik haktır. Ben bunu yapıyorum. Sorduğum soru çok basit:

TGB' li Üyelerden...
TARAF Gazetesi' ne "DARBE" Şakası
İFİTRALAR BÖYLE YUMURTLANIYOR İŞTE !

Türkiye Gençlik Birliği ( TGB)  üyeleri,
''Balyoz Darbe Planı'' davasında eski kuvvet komutanlarının tutuklanmasına tepki amacıyla eylem yaptı.

AKP Ankara İl Başkanlığı binası önünde eylem yaptı.
Ellerinde çuvallarla AKP İl Başkanlığı'na yürüyen TGB üyeleri, polis tarafından durduruldu. Gruptakiler, burada çeşitli sloganlar attı.

Grup adına açıklama yapan TGB Genel Başkanı İlker Yücel, Mustafa Kemal'in askerleri olduklarını belirterek, ''Biz Amerikan ordusunun değil Türk ordusunun yanındayız. AKP, komutanları tutuklayarak Türk milletini karşısına almıştır'' diye konuştu.

Harbiye Marşı | Halk + Ordu = Devrim



Harbiye Marşı (Söz)

Yıldırımlar yaratan bir ırkın ahfadıyız
Tufanları gösteren, tarihlerin yadıyız
Kanla, irfanla kurduk biz bu Cumhuriyeti
Cehennemler kudursa, ölmez nigahbanıyız 

Yaşa varol Harbiye, yıkılmaz satvetinle
Göklerden gelen bir ses sana ne diyor, dinle
Türk vatanı üstünde sönmez güneşsin sen
Kartal yuvalarında, hürdür millet seninle

Yüzyıllardır Harbiye bu orduya şan verir
Çıkardığı dehalar semalara yükselir
Baştan başa tarihtir mektebin her zerresi
Sarsılmayan azminle çelik kal'alar erir

Şahikalar üstünde meydan okur bu erler
Yaklaşacak düşmana mezar olur bu yerler
Bağlayamaz bir kuvvet bu kasırga milleti
Tarihlere sorun ki bize "Ölmez Türk" derler